Dil yarasıydı bu sancısı geçmeyen, işledikçe içine işleyen... Kalbimdeki cam kırıkları içimdeki sevdayı keser mi atar mı? İçimden bütün yaralarıma tuzlar döktüm dağladım da kızgın demirlerle yine de geçmez bu sızı yine de kemirir, çürütür gençliğimi. Kaçmak istedim, en uzak, en gizli saklı yerlerde gözlerden uzak yaşamak istedim. Bir de atım olsun istedim. Adı “Rüzgar” olsun, ışıldasın yeleleri güneşte, özgür kılsın beni, dört nala gidelim nereye istersek oraya. Rüzgarla yarışalım istedim. Yağmurlarda ıslanalım, güneş kurutsun bizi; bağrına bassın içimizi ısıtsın istedim. Rüzgar arkadaşım olsun yalnızlığımı paylaşsın, derdimi dinlesin istedim. Bir de dağ başında bütün gözlerden ırak, insandan uzak duvarlarında çimento yerine çamurla, tuğla yerine taşla örülmüş bir ev istedim. Benim acılarıma anca o taşlar dayanır. Haykırışlarıma, göz yaşlarıma sadece yıkılmadan durup bana bir tek o taşlar katlanır. Hep bahçesine domates ekeceğim bir toprak hayal ettim evimin. Tırnaklarımla çapalamak, oturup toprağımın başında elimde sigaram uzakları, uzakta olanları izlemek istedim. Bazı acıların hep içinde değil uzağında ve dışında kalmak istedim. Kirlettiğim ne varsa dipsiz kuyularda boğmak en derine gömmek istedim. Uzaklarındayım hayallerimin ve de özgürlüğümün. Kenardayım en uçta tamda uçurumun en kenarında? Bıraksam mı kendimi aşağı; kurtarsam mı darağacında asılı kalmış ruhumu? Bana engel bedenim mi yoksa nefesim mi? Bana engel yine kendim. Korkaklığım değil tam aksine cesaretim. Kalmalıyım bu lanetli hayatın bana yazdığı kaderde, oynamalıyım rolümü. Hem de hakkını vererek. Yine yürümeden koşmalıyım. Bütün acıların üstüne basa basa ezmeliyim. Hayat çok güzel demeyi ne çok isterdim bilemezsin. Keza ben hep acılarını yaşadım. Yaşamaya devam tam da kaldığı yerden hiç bir şey değişmemişken, gün geçtikçe de kötüleşmeye devam ederken. Yine de yılmadan ayaklarımın götürdüğü yere kadar koşmaya devam...
Dil yarasıydı bu sancısı geçmeyen, işledikçe içine işleyen... Kalbimdeki cam kırıkları içimdeki sevdayı keser mi atar mı? İçimden bütün yaralarıma tuzlar döktüm dağladım da kızgın demirlerle yine de geçmez bu sızı yine de kemirir, çürütür gençliğimi. Kaçmak istedim, en uzak, en gizli saklı yerlerde gözlerden uzak yaşamak istedim. Bir de atım olsun istedim. Adı “Rüzgar” olsun, ışıldasın yeleleri güneşte, özgür kılsın beni, dört nala gidelim nereye istersek oraya. Rüzgarla yarışalım istedim. Yağmurlarda ıslanalım, güneş kurutsun bizi; bağrına bassın içimizi ısıtsın istedim. Rüzgar arkadaşım olsun yalnızlığımı paylaşsın, derdimi dinlesin istedim. Bir de dağ başında bütün gözlerden ırak, insandan uzak duvarlarında çimento yerine çamurla, tuğla yerine taşla örülmüş bir ev istedim. Benim acılarıma anca o taşlar dayanır. Haykırışlarıma, göz yaşlarıma sadece yıkılmadan durup bana bir tek o taşlar katlanır. Hep bahçesine domates ekeceğim bir toprak hayal ettim evimin. Tırnaklarımla çapalamak, oturup toprağımın başında elimde sigaram uzakları, uzakta olanları izlemek istedim. Bazı acıların hep içinde değil uzağında ve dışında kalmak istedim. Kirlettiğim ne varsa dipsiz kuyularda boğmak en derine gömmek istedim. Uzaklarındayım hayallerimin ve de özgürlüğümün. Kenardayım en uçta tamda uçurumun en kenarında? Bıraksam mı kendimi aşağı; kurtarsam mı darağacında asılı kalmış ruhumu? Bana engel bedenim mi yoksa nefesim mi? Bana engel yine kendim. Korkaklığım değil tam aksine cesaretim. Kalmalıyım bu lanetli hayatın bana yazdığı kaderde, oynamalıyım rolümü. Hem de hakkını vererek. Yine yürümeden koşmalıyım. Bütün acıların üstüne basa basa ezmeliyim. Hayat çok güzel demeyi ne çok isterdim bilemezsin. Keza ben hep acılarını yaşadım. Yaşamaya devam tam da kaldığı yerden hiç bir şey değişmemişken, gün geçtikçe de kötüleşmeye devam ederken. Yine de yılmadan ayaklarımın götürdüğü yere kadar koşmaya devam...
Yorumlar
Yorum Gönder