Merhabaaa
Size müthiş kitaplarla döneceğim demiştim. İlki geliyor şimdi. Ve bu blog'taki 200.yazım olacak. Ne ara o kadar yazı yazdım, ben de bilmiyorum. :D Ama nedense içim kıpır kıpır. Kaldığımız yerden devam edelim.
Uzun bir zamandır Ateş serisine başlamak istiyordum. İlk üç kitabı Epsilon Yayınevi'nden çıktı. Sonraki kitapları Artemis Yayınevi üstlendi. Şuana kadar beş kitap yayınlandı. Fakat ilk iki kitabın basımları tükendi. Ya benim gibi pdf bulup, okuyacaksınız ya da yine benim gibi sahaf sahaf gezip kitapları bulacaksanız. (İkinci kitabı buldum sadece.)
İlk kitabı pdf olarak okumama rağmen iki gün içinde bitirdim. Ki cidden e-book formatında okumayı sevmiyorum. Ama bu seri için katlandım. Valla ne olduğunu anlamadan kitabı bitirmiştim. Tamam, itiraf ediyorum bazen sıkıldım. Çünkü yazar kendi dünyasını yaratmış. Yani bilinmeyen isimler, terimler, yeni türler falan derken okurken odaklanmam zor oldu ama kitabın sonlarına doğru her şeyi olmasa da kavrıyorsunuz kurguyu. O yüzden kitabı yorumlarken bazı şeyleri atlayacağım. Nasıl açıklayacağımı bilmiyorum. Tek net anladığım Fae adı verilen değişik yaratıkların olduğu. Farklı türleri var. Ve bu yaratıkları görebilen, baş edebilen bir baş kadın karakterimiz var: Mac. Kendileri çok renkli, geveze ve inatçı bir karakter. Pembe rengine takıntısı var. Süslenmeyi seviyor, vücudundan memnun. Kendi kendine çok konuşuyor. Belaları üstüne çekmekte bir numara. Ben kitabı okuduktan sonra şu sonucu çıkardım: Sookie x 4 + pembe = Mac olmuş yani. O yüzden kadın karakteri baya sevdim. :D Jericho Barrons adında esrarengiz bir de erkek karakterimiz var. Yazar bu erkek karakter üzerinde çok mu çok çalışmış. Öyle ki hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Nedir, kimdir, kimlerdendir, neyi sever, nerelidir falan hiçbir özel bilgisi bilinmiyor. Mac'e kitap boyunca Bayan Lane diyor. (Sadece bir kere Mac dedi onda da...neyse spoiler) Ona öyle hitap etmesi beni deli etti. Çünkü o 'Bayan' kelimesi aralarına kalın bir sınır çiziyormuş gibi.
Dış görünüş olarak Mac cidden alımlı ve güzel bir kadın. Yeşil gözlü, sarışındı şimdi esmer oldu gibi, hatlı falan. Barrons ise nasıl desem... Uzun siyah palto ve kırmızı gömlekler giyen, çekici bir suratı olan, gece rengindeki gözleri... Bazı hareketlerini yazar öyle bir tasvir etmiş ki Sercan'ın dediği gibi "Mahsun Kırmızıgül, İsmail Yk" aklınıza geliyor. :D Ama bazı sahnelerde adeta Matrix gibi. Bir hava bir hava... Alev buralar hep.
Serinin ilk kitabı olmasına rağmen severek okudum. Aklımı baya karıştırdı. (Ölümcül Oyuncaklar'da da öyle olmuştu şimdi bağımlısıyım.) Yazar cidden başka yerde okumadığınız bir dünya yaratmış. Hayal gücüne hayran kaldım. Eminim ki diğer kitaplarda daha da uçuşa geçecek.
Kitabın genel konusu ise şu; Mac, Dublin'de okuyan kardeşi Alina'nın esrarengiz ölümünü araştırmak üzere Dublin'e gidiyor. Ne yapacağını, nereden başlayacağını bilmeden öylece dolanırken bir kitapevine girer ve kardeşinin telefonda ona sesli mesajla bıraktığı ve anlamını bilmediği kelimenin anlamını orada çalışan bir bayana sorar. Bu soru sonrasında tamamen hayatı değişir. Girdiği kitapevi Barrons'a aittir. Yanında çalıştırdığı kadın Fiona hemen Barrons'u çağırır ve sonrasında olaylar tamamen karışır. Mac, aslında kim olduğunu, kardeşinin katilinin kim olduğunu ve daha önce keşfetmediği, fark etmediği yeni dünyayı tanır. Eli kana bulaşır, başına bir sürü bela gelir, Barrons'la didişir. Ve en sonda da gerçekten şaşırtıcı bir şey öğreniyor. Söylemeyeceğim. Nokta. :D
Olaylar hep arka arkaya sıralandı. Yazar dikkatinizin dağılmasına izin vermeden kurguyu ilmik ilmik işlemiş. Yarattığı özel kurgu dışında çok komik diyaloglar da yazmış. Öyle ki kitabı bitirdim ama hala o sahneler aklıma geldikçe kahkaha atıyorum. Özellikle bir tanesinde nedense kendimden geçtim.
Neyse ki, Sidhe-kahini içgüdülerim harekete geçmiş ve yaratık beni havalandırdığı anda iki elimle birden göğsüne vurabilmiştim. Ama maalesef, aynen o şekilde donmuştu; eli saçımda ve ben havada sallanır vaziyetteyken.
''Barrons,'' diye çaresizce seslendim. ''Neredesin?''
''İnanılmaz,'' dedi tam tepemden gelen aksi bir ses. ''Tasarladığım bütün olası senaryoları düşünüyorum da, bu hiç aklıma gelmemişti.''
Mac ve macerları diyeceğim bu alıntılara. :D Cidden çok komik ikili oldular. Barrons ne kadar ciddiyse Mac o kadar umursamaz ve çocuk gibi. Kitabın sonu da zaten 'sırt sırta verdik, bu yola baş koyduk' tarzında bitti. İkinci kitabı okumak için çok beklemeyeceğim. Siz de bu seriyi okumak için çok beklemeyin canlarım. Pdf bulamayanlar ulaşsın bana ben ikisini de yollarım. *-*
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane