Merhabaaa
Ya ama ben burayı delicesine özledim. Öyle böyle değil. Elim boş gelmemek için de gereksiz bir şey yayınlamak istemedim. O yüzden kitabımı okudum, aklımda şekillendirdim her şeyi ve geldim. Bendeniz, vizelerden sağlam çıkan, günde üç kere notlar açıklanmış mı diye üniversite sitesine hücum eden ve aynı zamanda sosyal olup, kitap okuyan Jane. Tekrardan aranızdayım efenim.
Hem de tanıdık bir seriyle. Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer'i fena sevdim. O yüzden araya başka kitaplar koymadan direk Safir Mavi'yi okudum. Hatta şu an siz bu yorumu okuyorken ben Zümrüt Yeşil'i yarılamış bile olabilirim. :D Çünkü dün akşam ikinci kitap biter bitmez üçüncü kitaba başladım. Sebebi basit; dehşet'ül vahşet bir şekilde bitti. (How I Met Your Mother - Barney dilinden bir kelime.)
İlk kitap da neymiş diyeceksiniz. Safir Mavi uçurdu beni. Tamam, aksiyon yok. Ama kitap o kadar akıcı ki... Gerçekten sayfaların ne ara değiştiğini anlamıyorum. Diyaloglar, olayların gelişmeleri falan çok anlaşılır gidiyor. Tek sorun şu zaman polemiği idi benim için ama kitabın sonunda ve son kitapta her şey yerine oturdu. Yazar çok derinlemesine düşünmüş ve olaylara çok takılı kalırsanız, benim gibi bir süre duvara boş boş bakıyor olabilirsiniz. :D
Gelelim Safir Mavi'de neler oluyor. İlk kitabın sonu nasıl bittiyse hemen oradan devam ediyor. Gwen ve Gideon, zamandaki yolculuklarında karşılaştıkları Paul ve Lucy'den sonra olaylar iyice karışıyor. Çünkü, biliyorsunuz Paul ve Lucy son kronografı ortadan kaldırmak ve onun altındaki sırrı açığa çıkarmak istiyorlar. Bunun için de Gwen'le Gideon'un kanı lazım. O olaylar karışık. Hiç değinmiyorum. Çünkü bir sürü karakter ismi ve farklı zamandaki olaylar var. Onlardan söz edersem hem spoiler olur hem de yorum uzar da uzar. Asıl konu şu; Gwen ve Gideon yine zaman yolculukları yapıyorlar. Geçmişteki bazı şeyleri ön plana alıyorlar ve Kont'un davetlerine katılmak zorundalar.
Bunların dışında yeni bir karakter geldi. Daha doğrusu hayalet bir iblis. Xemerius'u takdim ediyorum size; kendisi acayip komik, çenebaz, her yere girip çıkabilen ve sadece Gwen'in gördüğü hem sinir bozucu hem de sevimli bir hayalet. Resmen seriye bambaşka bir renk katmış. Onu okurken sırıtmadan edemiyorum. :D Hayalet Robert'tan bile daha çok sevdim. Gwen ilkten ondan kurtulmaya çalıştı ama sonra öyle bir dost oldular ki... Gwen'in ekstra gözleri oldu desem yeridir. Çünkü Gwen için etrafta ajanlık yapıyor, dedikoduları topluyor ve gözcülük yapıyor. Böyle bir ufaklık istemez miydiniz ? Okurken bayılacaksınız. Benden söylemesi.
"Çok ilginç," dedim.
"Öyle mi dersin ? Eğer öyleyse bunun tek nedeni, olayları sana son derece eğlenceli bir tarzda özetlemiş olmamdır." -Xemerius
"Çok ilginç," dedim.
"Öyle mi dersin ? Eğer öyleyse bunun tek nedeni, olayları sana son derece eğlenceli bir tarzda özetlemiş olmamdır." -Xemerius
Gelelim Gideon ve Gwen ilişkisine. Alın, vurun beni. Çok sevimliler ama bazen de uyuzlar. Ama karakterlerin yaşlarına bakınca davranışları normal geliyor. Gwen tam 16 yaşındaki ergen bir kız gibi. O yüzden hareketleri gözüme çarpmıyor. Ama Gideon... O eriten yeşil gözlerine rağmen bazen beni sinir ediyor. Ama seviyorum keretayı. :D Çok çakal ve zeki. Ve başı büyük bir belada. Tatlı bela diyelim...
Bakalım atladığım bir şey var mı... Yok valla. Bu seriyi okumadan size ne kadar 'şeker' tadında bir kurgu olduğunu anlatmam imkansız. Sizi zorlamayan, tam tersine eğlendiren ve özgün konulu bir seri. Çevirisine mest oldum. Süper akıcı. Eh, ne diyeyim. Okumaya devam.
Bu hafta içi sağ salim çıkarsam hem serinin son kitap yorumu hem de farklı bir kitap yorumu gelebilir. Hazır kışla beraber soğuklar da geldi. Kahvemle, kitaplarımla günleri öldüreyim diyorum. Ne dersiniz ?
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane