Merhabalar...
Bu aralar buralarda pek aktif değilim ama her şeyi gözetliyorum, merak etmeyin. Mesela, ders aralarında Instagram'a girip kimler fuara gitmiş, kimler fuardan hangi kitapları almış, hangi kitaplar ön planda, hangi kitaplar yeni çıktı, yayınevlerindeki indirimler neler ve daha bir sürü dedikodudan haberdarım. Bedenim Safranbolu'nda olabilir ama ruhum İstanbul Kitap Fuar'ında!
Bakmayın böyle enerjik olduğuma. İçim kan ağlıyor. Görünmez olmak istiyorum bu aralar. Neden mi ? Miss gibi bir seriye başladım ama devam edemeden araya vizeler giriyor. Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer'den bahsediyorum. Bu seriyi o kadar uzun zamandır merak ediyordum ki... Öyle böyle değil. Geçenlerde seriyi set halinde aldığımda kendime inanamadım. Kutuyu elime alıp, "sen benim misin ya, ne kadar şeker bir serisin sen, okumaya kıyamam ben seni" diye aşk yaşıyordum. Cidden aşık oldum. Kapak ve sayfa tasarımlarına, kurgusuna, karakterlerine... Sabırsızlıkla beklediğime değmiş valla.
Bu yoğunluktaki son kaçamağım Yakut Kırmızı oldu. Yorumlamaya bile kıyamadım. (Elbette üşendi.) Şaka bir yana cidden beklentilerimi karşıladı ama elbette gözümden kaçmayan birkaç şey vardı. Hemen dedikodunun dibine vuruyorum.
Serinin isminden de anlaşılacağı gibi olaylar farklı zaman dilimlerinde gelişiyor. Zaman yolculuğu yapabilen gençlerimiz var. Bunlardan biri on altı yaşındaki Gwendolyn. Londra'da ailesiyle beraber yaşıyor. Hatta gıcık bir ailesi var. Gıcık diyorum çünkü gerçekten okurken sinir ettiler. Niye mi ? Bu ailede on iki zaman yolcusundan biri olma adayı olan biri var. Gwen'in kuzeni Charletto olduklarını sanıyorlar ama elbette tahmin ettiğiniz gibi Gwendolyn'dur. Baya olaylar oluyor. Bunun sonucunda ailesine baya gıcık olacaksınız. Neyse, efenim. Çok detaylara girmeyeceğim ama kurgu biraz kafanızı karıştırabilir. En özet halinde şöyle diyeyim; Gwendolyn ve bir diğer zaman yolcusu Gideon (yeşil gözler, omuzlara gelen saçlar ve göz devirici hareketler kalp ben) bir görev nedeniyle geçmişe gidiyorlar. Ama önlerine her defasına bir engel çıkıyor. Ve zamanda yolculuk etmek de öyle kolay bir şey değil. Düşünsenize, buradan aniden kaybolup, 1950'lerin Londra'sının ortasına löp diye çıkıyorsunuz. İnsanların tepkilerini hayal edin. Ya da belki de bir yangının içinde belireceksiniz. Ya da tam savaşın ortasında... Böyle sorunlar olmasın diye de bir çözümleri var. Ama işte bu çözümden dolayı geçmişte bir karışıklık olmuş ve şimdi de o sorunu çözmeye çalışıyorlar. Kahramanlarımız Giden ve Gwendolyn. Aralarındaki uyum şahane. Valla bak. Zıtlaşmalar, göz devirmeler, ters cevaplar, açıklarını kollamalar... Bayıldım! :D
Konunun geneli böyle ama okumadan olmaz elbette. Her karakterden bahsetmedim ki şimdi aklıma geldi. Gwendolyn, etrafta kimsenin göremediği hayaletleri görebiliyor. Robert isminde bir hayalet var. Şimdiden favori karakterim oldu. Sırf onun için bile okuyun derim. :D Gerçekten Gwen'in hayaletlerle konuşması ayrı bir komedi oluyor.
Sonracığıma... Zaman konulu kurguyuları sevdiğim için serinin ilk kitabını sevdim. Bazen gereksiz diyaloglarla karşılaştım. Ama kitap süper akıcı. Cidden. Yazarın hayal dünyası ilginç ve sürükleyici. Hele Yakut Kırmızı öyle bir bitti ki ikinci kitap gözümün önünde adeta "gel beni oku" diyor ama ne yazık ki kendimi kaptıramam.
Son olarak, bu seriyi Alman bir yazar yazmış. İlk kitabın filmi de mevcut internette. Fragmanını izledim ve filmi de izlemeye karar verdim ama tüm seriyi okuduktan sonra izleyeceğim.
Şimdilik bu kadar. Sıradaki kitap ne olacak bilmiyorum. Bekleyelim bakalım.
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane