Aşık Ahmet Sajida'nın mezarı başında...
Boğazım düğümleniyor anlatırken, Ah Sajida seni keşke bu kadar sevmeseydim. İşin içine sen girince kendiliğinden devriliyor cümleler. Sen olmasan olmayacaktı bu, sen bütün kelimelerimle kafiyelisin. Ah beyaz eşarplı deli kadın, yüreğimi de kendini örttüğün gibi örtüşünü nasıl olurda unuturum...
Aşık Ahmet diyor mahalleli, şair diyor ben bu sıfatları hiç istemedim ki! Ben yine senin Topal Ahmet'in kalsaydım ama sen böyle gitmeseydin. Okuduğum tüm şiirler sanki sana söylenmiş, sanki tüm şairler ile aldatmışsın beni. Sanki kilitli kapının ardındaki Mona Roza sensin, satır satır "keşke yalnız bunun için sevseydim" diyen Cemal Süreya'nın her dizesi seni anlatıyor.
Küfürler ediyorum, seni bana getirmeyen her sokak başına, her yola çıkan bir sana çıkmayan o çıkmaz sokaklara. Sövüyorum gözyaşımı gizleyen hain yağmura... Halbuki gittiğin o günden beri ağlıyorum. Çok ağlıyorum Sajida...
Gözyaşlarımı silmek istemez misin? Ah Sajida bana bir dakika müsade et ölüp geleyim... Sana dokunamamak çok kötü bir his. Yastığımdaki kokun halen duruyor, yatağımız sıcak be kadınım. Daha bir iki bahar görecektik seninle, ne gerek vardı ölüp gitmeye...
Ne yapsaydım başka bir kadına müsade edemem kokunu dağıtsın, istemem onu gece yatağı ısıtsın. Ah Sajida ne büyük günahlar işledim, seni benden alan Tanrı beni yaşamaya zorladı... Bu sana bilmem kaçıncı vedam be sevdiğim. Şimdi buna ne gerek vardı...