Sustum... Sustu kalemim ve sustu tüm satırlar. Konuşulacak tek bir konu kalmadı aramızda. Keskin bir son vermem, bu hikayeye bir nokta koymam daha doğrusu unutmam gerekiyordu herşeyi...
Sustum... İçimi döksem acı kokacaktı her yer. Ortalık hem karanlık hem de soğuk olmaya başladı. Kısacık ömrüm şu küçücük sandalye tepesinde beklemek ile geçti. Uyumadım, olurda arar ise açmamazlık etmeyim diye... Hiç aramadı...
Sustum... Görünmeyen bir denizde boğuluverdim. Sönmüş bir ateşten alev aldım bir anda. Sigara paketleri ardı ardına buruşturup atıldı sağa sola... Sürekli güldüm dışarıya karşı. Çünkü gülen insana nasılsın diye soran olmaz...
Sustum... Anlamayacakları bariz olan insanlara, derdimi anlatmak deli saçması geldi. Yazmaya başladım, kendimle sesli kavgalar ettim. Kendime zarar verdim. Canımı yaktım. Geçmedi... Hiçbir his nefes alırken sol yanıma batan o acıyı azaltmadı...
Sustum... Çünkü Cemal Süreya diyordu "kadınlar susarak gider" diye. Gidiyorum dönmemek üzere. Hiçliğe bir biletim var "can kenarı" kesilmiş. Rüzgarın yüzüme değmesi onu hatırlatıyor bana. Onun kadar nazik ve onun kadar soğuk...
Sustum... Ben hissettim hiçe saydı herşeyi. Sevgimi daha fazla ayaklar altına almasın. Gidiyorum ben ondan kilometrelerce uzağa, kendime kadar. Zaten beklemezdim bu kadar. Umut falanda kalmadı artık. Daha yorgun denizlere epey yolum var...
Seni seviyorum demişti, daha hiç yalanına rastlamadım. Umudum bu yüzdendi belkide. Bitti... Bundan sonra alınacak yarım nefes bile kalmadı. Sende git, durma, hava soğuk dikkat et. Neyse...