Hayatta Kalanların Manifestosu


semanur kök, manifesto, hayatta kalanların manifestosu, deneme, blog yazısı, bir deli mavi


       Şöyle oturmuş denizi seyredeyim derken bir de baktım ki omzumdaki anlamsız yük beni aşağı çekmeye çalışıyor. Ben bu gece yine bu yüke bağlanarak yaşıyorum. O kadar çok yara almış ki omuzlarım. Bunu her 5-6 saniyede bir omzumdan aşağı süzülen kan damlalarından anlıyorum. Ellerimle banktan destek alarak kalıyor, sallanarak gelen bir taksiyi durduruyorum.

       Taksinin sağ camından kaybolana dek denizi izliyorum. Tiz bir sesin "nereye gidiyoruz" dediğini fark edince adresi verip denizi izlemeye devam ediyorum. Az ilerde ışıklarda duruyoruz. Sanki biraz daha denizle kalayım diye tüm kırmızılar yanıyor benim için. " Bu ne şanstır" diyor taksici abi. "Ziyanı yok ben halimden memnunum abi" deyince o da rahatlıyor sanırım.

       İleride yol ayrımında sola girmemizle birlikte denizi artık göremiyorum. Ben bunu yanlış yapılan seçimlerin sonuçlarına benzetiyorum. Denizini kaybedersin. Hatta bazen bir daha denizi görebilmek için o yolun başına gelmek zorunda kalırsın. Aslında benim hayatımda bu küçük ayrıntının merkezinde. Bir derin nefes çeker sonra kaldığın yerden devam etmen gerektiğini ve başa dönmenin bu şeritten imkansız olduğunu anlarsın. Diğer şeride geçmek isterken ailenin bu şeritten masumca sana baktığını görürsün, babanın gözünde kurumaya yüz tutmuş, geceden kalma gözyaşları bulursun. Sen de çok ağlarsın...

       "Geldik bacım" taksiye parasını uzattım. Üstü kalsın demeye kalmadan para üstünü uzattı. "Biz hakkettiğimizden fazlasını almayız bacım" O an hem bir burukluk hem hafif bir gülümseme ile indim taksiden. Hayatta bazı anlar unutulmaz derler ya, ben o abinin yüzünü hiç unutmuyorum. Gözlerindeki o kızarıklık biran bile çıkmıyor aklımdan. Sonra tabi ellerinde var olan çatlaklar... O kadar benziyor ki babamınkilere. Sonra tabi "kim bilir kaç çocuğun babası" diyorum. Tekrar gülümsüyorum. Babamı nasıl olur da bu kadar üzerim diye kendime kızıyorum.

        Eve yöneliyorum. Kapıyı dördüncü denememde nihayet açıp içeri giriyorum. Yine camları açık unutmuşum. Ev buz gibi. Önce balkona çıkıyorum. Bilenler bilir, burasıdır benim asıl yuvam. Mutfağa gidip kendime bir fincan kahve alıyorum. Bardağın üzerinde yine bir uyaran. "Umudunu yitirdiğin an, kitaplığında yan yatan o kitaba sarıl" Öyle de yapıyorum. Yatağımın üzerindeki o raftan. yan duran o kitabı açıyorum, içinden rastgele bir cümle okuyorum. Gözlerim aniden doluyor ve gülümsemeyle birlikte Yavaşça yanağımdan süzülüyor yaşım. Yazın ortasında bile hiç ayrılmadığım yorganımı kafama kadar çekip, dünya denen bu illetin bir şaka olmasını diliyorum. Bir kaç sessiz atılan çığlık sonrası uykuya dalıyorum... Şişşşt! Sessiz ol... Hepsi geçecek...

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

İletişim