Keşke Şair Olmasaydım 3

Deneme, bir deli mavi


        Aşık Ahmet ve muhtar sahildeki bankta sohbet ederler...

        Öyle işte muhtar, sanki bir deli yara gibiydi. Sonra zaten her şey için geç oldu. Çok kırgın gitti bana kadınım. Her şeyi severdi de bir yağmuru sevmezdi, çok üşürdü. Öylesine naz falan değil ha, bir hasta olurdu ki sorma, kalkamazdı yatağından günlerce.

        Bakma öyle muhtar, içiyorum ben ama kendimdeyim. Bir ara bana "içkiyi bırak" dediydi, o istiyor diye rakı şişeleri attım ben sokağa, şimdi bakmaya kıyamadığım bir tek rakım kaldı işte. Sajida mezarında huzurla uyuyor, ardında bir sefil bıraktığını da bilmiyor üstelik. Bana Aşık Ahmet diyorsunuz ya, dur hemen mahcup gibi bakma. Seviyorum ben adımı, alıştım da üstelik. Bir anı kadar yakın bana bu isim...

        Öyle narin bir kadındı ki, bakmaya kıyamazdım. Öyle dikkatli bakınca utancından kızarırdı yanakları. Öpmeye doyamazdım sonra. Sol eliyle tutardı hep çay bardağını, bizim oralarda sol elle bir şey yiyip içilmez, ne bileyim ayıplanırdı. Sırf o kendini kötü hissetmesin diye sol elle yemek yemeye  başladım ben muhtar. Kaşıklar düştükçe elimden daha da sevdim Sajida'yı.

        Bir kadının gözlerinin içi böylesine ışıklı olamaz muhtar. Anam hep "Bu kız sana büyü yapmış" derdi. Öyle sevdim ben onu, seviyorum da. Ne olmuş sanki ölmüşse, aşığın sevdası ölümle bitmez muhtar... Çok değil bir iki sene evvele kadar çok iyiydi her şey. Sonrasını biliyon işte, o doktor geldi bizim köye herkese şifa olmaya dediler. Bizim hanım da "gideyim" dedi, "tamam" dedim. Gitti işte...

        "Kansersin" dedi bizim hanıma. İnsan hiç düşünmeden böyle eder mi muhtar? Sen bir güle nasıl dersin soluyorsun. Öyle soldu ellerimde Sajida. Önce büyük şehre gidin dediler gittik. Değişme olmadı, çok geç kalmışınız dediler. Birkaç ince laf ettiler 6 yıl okumanın sanatını konuşturdu adamlar. Şöyle kafaları bir iki yana oynattı üzülmüşçesine. "Bana kalırsa evinde geçirsin kalan zamanını" dedi doktorun biri de. Dayanamadım muhtar, vurdum bi' tane. Sevdiğime ölümü yakıştıramadım muhtar, yoksa vallahi elim varmaz kimseye dokunmaya...

        Sajida da öyle isteyince döndük biz de. Ne istiyorsa canı yaptım, gittim aldım, yaptırdım, yarattım. İmkanımın el verdiği kadarıyla kalan zamanını iyi geçirsin diye uğraştım muhtar. O bana ne dedi peki? (Kısa bir süre sessizlik olur) "Sana acı vermek istemiyorum, beni bırak Ahmed'im" dedi. Bu nasıl laf muhtar, bu nasıl iş, nasıl bir kalp. Ulan öleceksin sen 1 ay sonra beni niye düşünüyon lan sen!

        Sonra oldu da muhtar, bıraktı beni. Bir sabah uyandım nefes almıyordu artık. Ellerinde can yok. Ellerini öptüm bir sürü muhtar. Geri gelir belki diye dualar ettim. Şimdi bana 3 günlük sevdasını anlatıp iç dökenlere ne diye kızmayım. Ulan benim gibi ölüsünü mü öpmek istersin sevdiğinin, sarılsana abi sevdiğine, bırakmasana lan. Benim gibi uykunda mı kaybetmek istersin sevdiğini...

        Uyudum diye kırgın gitti bana muhtar. Şimdi söyle bana muhtar, bu adam nasıl koysun kafasını yastığa, nasıl uyusun eskisi gibi, ya da nasıl yaşasın be muhtar? Rakıyı yenile muhtar, bitmesin hiç, beni ondan bari ayırma be. İşin özü... İşin bi özü de yok be muhtar... herkes ölüyor, bizi de ardında bırakıyor be, ben de buna kızıyorum işte.  Her boka kızıyordum da sattığımın dünyasında, kadınıma kıyamıyordum bi... Eyvallah muhtar ben gideyim.

        Aşık Ahmet saat geç olmadan şişesini kaptığı gibi, Sajida'nın mezarı başında alır soluğu, derinlerden... en derin yerden bir nefes çeker, başını başına denk getirir yatar öylece. Ağzından kelimeler, gözünden oluk oluk akan yaşla karışıp beraber çıkar... "Affet kadınım"...


Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

İletişim