Dizi Önerisi: La Casa De Papel

Merhabalar!
Bendeniz Jane, yeni bir Netflix dizi önerisiyle karşınıza çıkıyorum. Ah, ne yapayım? Güzel bir dizinin kokusunu alınca kendimi kaptırıyorum. Kendimle övünmek gibi olsun, cidden sağlam diziler izliyorum. Yani izlediğim dizilerin arkasından "hayatımdan şu kadar zaman çaldı," demek yerine "bu diziyi izlemeden önce çok boş yaşıyormuşum," diyorsam doğru yoldayımdır. 
 Genellikle ailem Türk dizisi izlemeyip yabancı dizilere gömüldüğüm için benle uğraşıyorlar ama sorarım size Lost, Fringe ya da ne bileyim Black Mirror izledikten sonra nasıl bizim klişe dolu dizilerimizi izleyebilirim ki? Hiç izlemedim değil. Ama ne zaman bir Türk dizisi izlemeye başlasam birkaç bölüm sonra beni sinir krizlerine sokacak bir döngüye giriyor. O yüzden yaşasın yeni dönem Netflix dizileri! 
Netflix de cidden bağımlılık yapan dizilere sahip. Hayatımda ilk kez İspanyol yapımı bir dizi izledim. La Casa De Papel, İspanyolca merakımı daha da alevlendirdi. Sanki video hızlandırılmış gibi konuşuyor olsalar da diziyi aşkla izledim. Diziyi anlatmaya başlamadan önce genel bilgileri vereyim.
İlk sezonu Netflix tarafından alınıp, yayımlandı. Dizi, orijinal kanalında her bölümü 1er saat olmak üzere toplam 9 bölüm şeklinde yayımlanmış ama Netflix bölümleri 40-50 dakikaya düşürüp 13 bölümlük bir sezon yayımlamış. Ve dizinin 2.sezonu da yayımlanıp final yapmış. Henüz Netflix 2.sezonu yayımlamadı ama her yerde alt yazılı bir şekilde 6 bölümlük 2.sezonu bulabilirsiniz.
Gelelim La Casa De Papel macerama... Instagram'da sık sık karşıma çıkıyordu. Black Mirror'u bitirince direk izlemeye başladım. Açıkçası ilk bölümde biraz afalladım. Uzun zamandır(2009'dan beri) hep İngilizce diziler izliyordum. Bir anda İspanyolca bir dizi izleyince konuşulanlar, aksanlar falan çok garibime gitti. Zaten İspanyollar süper hızlı konuşuyorlar. O yüzden ilk bölümde alt yazıya odaklanmaktan birkaç sahneyi kaçırdım. Ama bir süre sonra buna alıştım ve dizinin bağımlısı oldum. Aralarda kaptığım İspanyolca kelimeleri evde kendi kendime tekrar etmeye başladım. "Ya İspanyolca öğreniyorum ben yaa," moduna girebilirsiniz. 😃 

Hatta bir ara kişisel Instagram hesabımda diziyi paylaştım. İzlediklerinden haberim olmadığım arkadaşlarım pıt pıt mesaj attı. İşte o zaman 2.sezonun da varlığından haberdar oldum. Jane durur mu? Anında tüm sezonları silip süpürdüm. Ve hemen blog'da önermeliyim dedim. Çünkü La Casa De Papel hiç boş bir dizi değil. BAYILACAKSINIZ!
Dizide alttan alttan çok ince mesajlar da verilmiş. Oyuncular mükemmel seçilmiş. Yaratılan karakterler bu kadar olmaz dedirtmiş. Adeta Hollywood yapımlarını sollamış bir dizi bence. Dizinin konusu şöyle: Bir Profesör yıllardır planladığı banka soygunu için hem tecrübeli hem de aranan 8 insanı bir araya getiriyor. Beş ay boyunca aynı evde kalıyorlar. Kişisel bilgi paylaşımı ve kendi aralarında özel bir şeyler yaşamak yasak! Gerçek isimlerini kullanmıyorlar. Her biri şehir ismi seçiyor. Tokyo, Rio, Berlin, Moskova, Denver, Helsinki, Oslo ve Nairobi. Bu beş aylık süreç içinde Profesör kusursuz planından bahsediyor ve hepsini bir eğitime sokuyor. Adam öngörülebilecek her şeyin planını hazırlamış! Polislerin nerede nasıl düşüneceğini, neyle bağdaştıracağını ve nasıl hareket edeceklerini en ince detayına kadar planına işliyor. Ve İspanya Kraliyet Darphanesi'ni soyma zamanı başlasın! 
Dizinin genel hatları bunlar ama ağzınız açık izleyecek birçok şeyle karşılaşacaksınız. Bazen Tokyo'nun asiliğine öfkeleneceksiniz bazen Berlin'in süper uyuz biri olduğunu düşüneceksiniz bazen de Profesör'ün inanılmaz zekasına aşık olacaksınız. Of, evet Profesör'e aşık oldum sanırım. Clark Kent gibi adam ya! Jet hızıyla konuşmasını, eliyle sürekli gözlüğünü düzeltmesini, şaşkınlık yaratan ani planlarını aşkla izledim diyebilirim. Bölümler boyunca birçok duygu karmaşası içinde olacaksınız. Sıradan bir polisiye, soygun, suç dizisi izlemiyor olacaksınız. 
Soyguncu ekibimiz Dali maskeleri takarak ve kırmızı tulumlar giyerek topluma bir mesaj iletiyorlar: Bize dayatılan ahlaki ve genel adetlere aykırı yaşıyoruz ve sosyalizmi temsil ediyoruz. Darphane'yi soymaları da kapitalizmi işaret ediyor. Para için nelere katlanmak zorunda olduğumuzu ve kısa yoldan para elde edersek nasıl suçlandığımızı, paranın her şeyi yönettiğini v.b. 
Profesör, cidden tam bir lider rolünde. Her şeyin hesabını yapıyor. Yani bazen aynı kalıplara bağlı kalmamak lazım.
Müthiş bir yapıt olmuş. Zaman öldürmek için izlemeyin diziyi. Çünkü cidden çok güzel mesajlar veriyor. Profesör, planın kusursuz olması için elinden geleni yapıyor ama planlamadığı tek bir şey vardır: Aşk. Bu dizinin en hassas noktası zaten. Hepsinin ölümü bile olabilir.
İki sezon boyunca olaylar heyecanından gram kaybetmeden devam ediyor. İnanın bana. Nefes almadan, saatlerce izlemek isteyeceksiniz. Bu bölümleri iyi değerlendirin çünkü üçüncü sezon yok. Kesin bir bilgi yok sanırım. Ama bence devam etmezler çünkü son bölümü güzel ve bağlayıcı bir şekilde bitirmişler. Devam etmek isterlerse de saçmalamazlar çünkü yazabilecekleri güzel bir konu mevcut. Bakalım neler olacak?
İzleyin, izletin efenim. Biraz gerçekleri, dizilerden görmemiz gerek. 💛

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane


Not: Evet, cidden Tokyo ve Duygu Özaslan birbirine çok benziyor ama Tokyo'nun ayrı bir havası var. Süs bebeği yerine asi bir kızımız kendileri.
Not 2: Denver'in gülüşüne bayık bakışlarla karşılık veren bir tek ben değilimdir umarım?
Not 3: Berlin sütten çıkmış ak kaşık olmasa bile bu adama tutulmadığınızı, nefret ettiğinizi söylemeyin bana? Profesör'ün sağ kolu olması tam yerindeydi bence.
Not 4: Bella Ciao dinlerken ister istemez etkileniyorsunuz değil mi?
Not 5: Lütfen diziyi izlerken Nairobi'nin burnuna gözünüzün sürekli takıldığını, kadını izlerken de dikkatinizin dağılmadığını söyleyin?

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

İletişim