Rüyam yorum bekliyor...

Bir keşmekeş ki sormayın gitsin! Bulunduğumuz yer sanki bu dünyada değil gibi. Mavili beyazlı mimarisi olan bir evin önünde duruyoruz. Ev de değil aslında; ikiz villa gibi bir şey. İkizinin rengi yeşilli beyazlı. Bu evlerin görüntüleri çok değişik. Eski zaman evlerini andıran cumbaları var, girintileri çıkıntıları var; ama sanki karton köpükten yapılmışlar gibi.  Dokunsanız yumuşacık bir his sarmalayacak sanki içinizi. Önlerinde çiçekler, ağaçlar…


Mavili beyazlı evin önünde bir kız, mavili beyazlı bir bisiklete biniyor. Sanki bisiklet evden koparılmış gibi, o derece aynı. Girintiler, çıkıntılar, duyumsanan yumuşacık sarmalayacakmış hissi… Yani bu bisikletteki her şey, evden alıntı sanki.

Biraz ilerliyoruz. Bu sefer bitişik evler, bitişik koridorlar, tuhaf giysili adamlar, tuhaf giysili kadınlar sarmalıyor dört bir yanımızı. Şaşkınlık içindeyim.

Yanımda işyerinden bir arkadaşım var. Beni bir eve götürüyor. Biraz oyalanıyoruz.  sonra “Hazır buraya gelmişken mutlaka dondurma ye, çok güzel bir pastahane var ileride” diyor. Nasıl gideceğimi o kadar karmaşık tarif ediyor ki; hiçbir şey anlamıyorum. Yine de evden çıkıyorum. Şehir gibi, ama değil gibi sokaklarda yürüyorum. Ufukta yemyeşil uzanan çayırları görüyorum. Nerede olduğumu bir türlü anlayamıyorum. Her adımımda acayip insanlar çıkıyor karşıma. Oraya ait olmadığımı bilerek tuhaf tuhaf bana bakıyorlar.  Yürüyorum renkli dünyaların içinde, hiçbir araba geçmiyor. Biraz daha ilerliyorum. Film karakteri gibi giyinmiş, yüzünde acayip boyalar olan insanlardan birine soruyorum;

“Buradan otobüs geçer mi?”

Söylediğinden emin bir tavırla kafasını "evet" anlamında sallıyor ve bana yol tarif ediyor. Yürüyorum, yürüyorum  dediği yönde, ama bir türlü geçmiyor otobüs!  Sonra bir başka tufah duruşlu adama rastlıyorum:

“Buradan otobüs geçer mi?”
“Geçmez” diyor, “Buradan hiç otobüs geçmez!”

“Sen geri dön” diye ekliyor. Bu sefer içimde bir kaygı, ne yapacağını bilememe kaygısı. Hızla atıyorum kendimi yola, profesyonel bir kaykaycı misali hoop kayıyorum yokuş aşağıya. Tam bir kavşağa geliyorum ki, o da nesi! Arkadaşım arabası ile yanımdan geçiyor; bir metre ilerimde durup sağına soluna bakıyor. Muhtemelen beni arıyor.  Acaba beni görebilecek mi, bilemiyorum. Göremezse ne yapacağım; hiç bir fikrim yok. Uzaktan bir taksi geçiyor, ama cebimde param yok ki… Ve evet, senaristine söylendiğimiz ve çokça sinir olduğumuz dizi sahnelerinde olduğu gibi telefonumun şarjı %1’e düşmüş… Durum bu...

Sonra saat ötüyor yanı başımda… 6:02! Kan ter içinde uyanıyorum. Oysa ben rüyalarımı hiç hatırlamam; hayırdır inşallah diyorum.

Rüyadan anlayanlarınızın yorumları için şimdiden teşekkür ediyorum...


Not: Bir aydır yazamıyordum,  bu beni çok üzüyordu. Silkindim ve kendime geldim. 
 Artık blogumu ihmal etmeyeceğim, zaten yazacak o kadar çok şey var ki... 

Sevgiyle, 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

İletişim